23 Eylül 2010 Perşembe

Mitra Kadın Hastalıkları ve Doğum Dal Merkezi

SAYI: 51 / Şubat 2010 / Yıl: 5
 KADIN SAĞLIĞI




Bu ayki yazımızda Mitra Kadın Hastalıkları Doğum ve Dal Merkezi doktorları Op. Dr. Mitra – Ali Ata Özdemir ile faydalı olacağına inandığımız bir röportaj yaptık. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz.




Haber Eylül: Merhabalar. Sizleri kısaca tanıyabilir miyiz?

Op. Dr. Mitra Özdemir: Merhabalar, ben Mitra Özdemir. 1965 Almanya doğumluyum. Aslen İranlıyım. 1985’ten beri Türkiye’de yaşıyorum. Hacettepe Tıp Fakültesi mezunuyum. İzmir’de ihtisasımı bitirdikten sonra 2000’den beri Kadın Doğum Uzmanı olarak çalışıyorum.

Op. Dr. Ali Ata Özdemir: Merhabalar ben de Ali Ata Özdemir, 1965 doğumluyum. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Ankara’da ihtisasımı aldım. Daha sonrasında Ege Üniversitesi’nde Tüp Bebek eğitimini aldıktan sonra 11 yıl Tepecik Doğum Hastanesi’nde çalıştım. 2006’dan bu yana da eşim Mitra ile birlikte Özel Mitra Kadın Hastalıkları ve Doğum Dal Merkezi’nde çalışıyoruz.

 Haber Eylül: Doktor olmaya karar vermenizde sizi etkileyen neydi?

Op. Dr. Mitra Özdemir: Babam kadın doğum uzmanı olduğu için küçüklüğümden beri onun gibi olmak istemişimdir. Onun izinden devam ettim bu yüzden.

Op. Dr. Ali Ata Özdemir: Çocukken beni muayene eden bir doktorun sevgisi ve sorumluluğu beni çok etkilemişti. Bizim oralarda çocuklar ya hakim olur ya da doktor olmak isterdi zaten. Ben de doktorluğu tercih ettim.

Haber Eylül: Çok çeşitli konularda hizmet veriyorsunuz fakat kuşkusuz en güzeli bir bebeğin dünyaya gelişine şahit olmanız. Nasıl bir duygu? İlk günlerdeki heyecanı aynı şekilde yaşıyor musunuz?

Op. Dr. Ali Ata Özdemir: Sadece bebeğin dünyaya gelmesi değil, aynı zamanda anne ve babadan oluşan o tek hücre halini görmek bile insanı heyecanlandırıyor ve motive ediyor. Bununla beraber tabi ki gebelik sürecini takip edip yeryüzünün en mükemmel varlığını dünyaya getirmeye vesile olmak heyecanlı ve büyük mutluluk verici bir duygu. Her doğumda ilk günkü gibi aynı heyecanı hastalarımızla paylaşıp yaşıyorum. Bu da benim mesleğimi çok sevmemi sağlıyor. 


Haber Eylül: Gençler cinsellik konusunda yeterince  bilgiye sahip değiller, bu konuda ne yapılabilir? Ya da kimlere danışabilirler?

Op. Dr. Mitra Özdemir: Gerçekten yeterli bilgiye sahip olmayan gençlerin konuyla ilgili uzmanlara danışmaları lazım. Özellikle cinsel hayatı olan her çiftin mutlaka bir hekiminin olması lazım, böylece hem korunma yöntemlerini öğrenebilirler hem de şikayetlerine çözüm bulup, bilgilenebilirler.

Haber Eylül: Kuşkusuz en çok can sıkan konulardan biri de kanser. Kadınları çok etkileyen rahim ağzı kanseri hakkında bizlere ne söylemek istersiniz? Neden oluşur? Nasıl bulaşır?

Op. Dr. Ali Ata Özdemir: Serviks (rahim ağzı) kanseri, rahim ağzındaki hücrelerin anormalleşip kontrolsüzce çoğalmasıdır. Rahim ağzı kanseri meme kanseriyle birlikte kadınlarımızda en sık ölüme neden olan kanser türleridir. Ne yazık ki Türkiye’de bunun için yeterli bilgi verilmemektedir.

Op. Dr. Mitra Özdemir: Türkiye’de günde 2 kadın bu hastalığa bağlı olarak yaşamını kaybetmektedir. Deri temasıyla geçen bu kanser türü dünyada ise her 9 kadından birini etkilemektedir. Rahim ağzı kanseri, tedavi edilse bile birçok hasta doğurganlığını yitirebiliyor, bu yüzden gerçekten tehlikeli bir hastalık ve mutlaka önlem alınması lazım.

"Dünyada her 9 kadından biri rahim ağzı kanserine yakalanıyor."

Haber Eylül: Kesin bir tedavisi var mı?

Op. Dr. Mitra Özdemir: Erken teşhis edilirse hastalığı tedavi etmek mümkündür. Hastaya PAP (smear) testi ile tarama yapılır sonra da HPV aşısı ile de korumaya alınır. 0-2-6. aylarda olmak üzere toplam 3 doz halinde uygulanan bu aşı cinselliğe başlamamış ya da yeni başlamış kişilere uygulanırsa daha etkilidirr. 2 türü bulunan bu aşıyı mutlaka her bayan olmalı. Merkezimizde de hastalarımıza bu hizmeti vermekteyiz.

Haber Eylül: Peki bu smear testi nasıl yapılır?

Op. Dr. Mitra Özdemir: Jinekolojik muayene esnasında küçük bir fırçayla rahim ağzından sürüntü alma işlemidir. Anestezisiz ve ağrısız bir uygulamadır.

Haber Eylül: Risk grubu altında olanlar kimler?

Op. Dr. Ali Ata Özdemir: Aktif cinsel hayatı olanlar, ailesinde kanser olanlar, birden fazla cinsel partneri olanlar veya sık partner değiştirenler, kondom kullanmayanlar, rahim ağzı kanseri aşısı olmayanlar ve özellikle erken yaşta cinsel ilişki yaşıyanlar risk altındadır. Ayrıca kötü beslenmede bunu tetikler.

Haber Eylül: Toplum baskısı ve çeşitli sebeplerden dolayı kadınlarımız doktora gitmekten çekiniyor sizce kanser vb. rahatsızlıkların önüne geçebilmek için kaç yaşından itibaren kontrollere başlanmalı?

Op. Dr. Ali Ata Özdemir: Cinsel hayatı olan herkes altı ayda bir, olmayanlar ise yılda bir mutlaka muayene olmalılar.

 Haber Eylül:  Basında "Kanseri nasıl yenebiliriz?" konulu birçok haber yapılıyor. Bazı uzmanlar bazı yiyeceklerin kansere olumlu etkilerinin olduğunu söylüyorlar. Bu konuda hemfikir misiniz?

Op. Dr. Mitra Özdemir: Yiyeceklerden faydalanabilirler ama  erken teşhis için düzenli check-up yapılması lazım. Sağlıklı beslenme ile de vücut direnci yükselir. Böylece hasta olmaya karşı daha dirençli oluruz.

Op. Dr. Ali Ata Özdemir: Natürel olan bazı besinlerin kanser ve diğer hastalıklara iyi geldiğini ben de düşünüyorum. Hemfikirim.

Haber Eylül: Verdiğiniz faydalı bilgiler ve keyifli sohbetiniz için çok teşekkür ederiz.

Op. Dr. Ali Ata - Mitra Özdemir: Rica ederiz.

 Ayrıca Bahar GENÇEL`e yardımları için teşekkür ederiz.

 Hazırlayanlar: Melike KALKAN , Nil ALTUNÖZ , Işıl DEMİREL

engellerikaldir.com

SAYI: 46 / Yaz 2009 / Yıl: 5
Engelsiz Bir Yaşam İçin “Kalbini Engelleme, Engelleri Kaldır!”

10-16 Mayıs Engelliler Haftası'ydı.
Engellerin farkında olabilmek için tarih gerekli mi? Hissedebilmek yeterli.

Peki siz... Her gün sokağa çıktığınızda kaç tane engelliyle karşılaşıyorsunuz? Karşılaştığınızda ne düşünüyorsunuz? Bir şey düşünüyor musunuz? Türkiye nüfusunun yüzde kaçı engelli? Peki sokakta bir engelli görmek için kaç engeliniz var hiç düşündünüz mü?

Eğer "bir engel de ben olmayayım" diyorsanız; engellerikaldir.com


Haber Eylül: Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Rodin Alper Bingöl: Bilgi Üniversitesi Görsel iletişim Tasarımı bölümünden mezun oluyorum bu sene. Bir süre reklam ajanslarında sanat yönetmenliği yaptım, bir çok profesyonel organizasyonda yönetici olarak yer aldım. Engelleri Kaldır Hareketi’nin kurucu başkanıyım. Aynı zamanda kendi ajansımda ajans başkanı olarak iş hayatıma devam ediyorum.
Haber Eylül: Engelleri kaldır fikrinin tez projesinden ses getiren bir sosyal sorumluluk projesi haline dönüşmesi nasıl gerçekleşti? Sizi bu tezi hazırlamaya iten neden nedir?
Rodin Alper Bingöl: Aslında başta tezimi bir sosyal sorumluluk projesinin reklam kampanyası olarak düşünmüştüm. Fakat konuyla ilgili araştırma yaptığımda ülkemizdeki bu ürkütücü boşluğu fark ettim. Tezimin kapsamı böylece genişledi, gönüllü arkadaşlarımın da desteğiyle sonunda ses getiren çok yönlü bir sosyal sorumluluk projesi haline geldi.  
 Haber Eylül: Ailenizde hiç engelli olmadığı biliniyor, peki siz nasıl bu farkındalığa  vardınız?
                                                                                                          
Rodin Alper Bingöl: Tezimi engelliler ve gündelik yaşamdaki engelleri üstüne yapmaya zaten karar vermiştim. Bu uzun zamandır kafamda olan bir şeydi, bir çeşit sosyal duyarlılık duygusu. Ailemde hiç engelli olmadığı doğru ama konunun olup olmamasıyla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Hepimiz günlük hayattaki engellerden etkileniyoruz. Engelleri Kaldır Hareketi olarak biz bu bilinçle hareket etmemiz gerektiğini düşünüyoruz ve dolayısıyla çalışmalarımız da herkesin bu farkındalığa ulaşmasını sağlamak yönünde gerçekleşiyor.
Haber Eylül: Tekerlekli sandalyelerin üstüne "Bu bir şaka değildir, kim oturmak ister?" yazılı panoların yerleştirilmesinin hikayesi nedir?
Rodin Alper Bingöl: 1 Haziran’da bir kampanya başlatmayı planlıyordum. Ocak 2009 sonuna doğru bir gece uyumaya çalışırken proje hakkında fikirler düşünüyordum. Birden aklıma geldi fikir ve çok etkilendim bu düşünceden. Daha sonra kalkarak hemen taslak bir çalışma yapıp arkadaşlarımla paylaştım, herkes fikri çok beğendiği için az bir süre kalmış olmasına rağmen hayata geçirmeye karar verdik. Dünya şaka günü olarak bilinen 1 Nisan’da “Bu bir şaka değildir” sloganıyla bir outdoor kampanya yapmanın vurucu olacağını düşündük. Projelendirdik ve gerçekleştirdik. Sonuç gerçekten beklediğimiz gibi oldu ve bir gün için tasarladığımız kampanya nisan ayı boyunca farklı şehirlerde devam etti.
Haber Eylül: Sizinle ortak çalışmalar yapmak isteyen dernekler, kuruluşlar ya da projenizi destekleyen ünlüler oldu mu?
Rodin Alper Bingöl: Hali hazırda Universal McCann, Microsoft Türkiye, Hürriyet Gazetesi, UPS, PTT Film, 1000Volt, California Foundation for Independent Living Centers, Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği gibi ulusal ve uluslar arası kurumlarla işbirliği içindeyiz. Bu işbirlikleri ve ortak çalışmalar bizim için çok değerli. Okan Bayülgen, Beyazıt Öztürk, Berrin Şeker gibi birçok TV programı sahibi de ekibimizi programlarına konuk ederek destek oldular.
Haber Eylül: Diğer derneklerden sizi farklı kılan nedir?
Rodin Alper Bingöl: Diğer derneklerden en büyük farkımız “Engelleri Kaldır Hareketi kimsenin değil, sahiplenen herkesindir!” inancıyla yola çıkmış olmamız. Dolayısıyla meslek ya da yaş grubu ayırt etmeksizin bize destek vermek isteyen herkese kapımız açık. Bir başka farkımız ise duygu sömürüsüne yer vermememiz ve bireylerden bağış toplamamamız. Biz öncelikle farkındalığı geliştirmek ve kalıcı çözümler üretmek için çalışıyoruz. Diğer derneklerin çalışma sistemlerine de Türkiye’nin ihtiyacı var; fakat biz Türkiye’de düşünce ve sistemi değiştirmek amacıyla harekete geçmiş bir topluluğuz.
Haber Eylül: Kurduğunuz Engelsizler Derneği 'nin nihai amaçları ve gelecek projeleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
Rodin Alper Bingöl: Engelsizler Derneği’nin nihai amacı tüm siyasi ideoloji ve dünya görüşlerinin üstünde bir değer olarak kabul ettiğimiz insan haklarına yönelik ihlal sorunlarının kaynağına ilişkin farkındalığı geliştirmek ve somut çözüm önerilerini uygun yöntem ve stratejilerle hayata geçirmek. Şu an engelli bireylerin toplumsal yaşama ve üretim süreçlerine aktif olarak katılımlarını sağlamak için ilk adımı atmış bulunuyoruz. Gelecek yıllarda insan haklarının kapsadığı birçok konuda projelerimiz olacak.

Haber Eylül: Derneğin hedef kitlesi sadece engelliler değil, özgürlüğü engellenen kadınlar ve erkekler de dahil edilmiş. Bu durum belli bir talep sonucu mu ortaya çıktı?
Rodin Alper Bingöl: Engelleri Kaldır Hareketi, insan haklarına yönelen her türlü ihlalin önüne geçilmesi için çalışan bir oluşum. İlk projemizi gündelik yaşamdaki engellerden en çok etkilenen kesim olduklarına inandığımız için engelliler için başlattık.
Haber Eylül: www.engellerikaldir.com’ un bu kadar tanınmasını sağlayan olay nedir?
Rodin Alper Bingöl: Biz, Türkiye’de bir boşluğu yakaladığımıza ve onu doldurmaya çalıştığımıza inanıyoruz. Başından beri çok güzel tepkiler almamız bunun en büyük kanıtı. Projenin başlama şekliyle bugün vardığı yer gerçekten gurur verici. Tanınmamızı sağlayan şey doğru amaçla girişilen doğru işlerin doğru hedef kitleye doğru zamanda ulaşmasıdır diyebilirim.
Haber Eylül: “Engel haritası” projesinin işleyişi nasıl gerçekleşecek?
Rodin Alper Bingöl: Gönüllülerin kamusal alanda karşılaştıkları engelleri fotoğraflayacaklar ve bu engeller site üzerinde toplandığında doğrudan Türkiye’ nin engel haritası oluşturulmuş olacak. Böylece toplumdaki her birey bu harita ile farkına varacağı engelleri kaldırmaya yönelik aktif olarak hareket geçmeye teşvik edilmiş olacak.
Haber Eylül: Bu yaratıcı projeleri nasıl bir ekip hazırlıyor?
Rodin Alper Bingöl: Ekibimiz tamamı gönüllülerden oluşan çok yönlü ve genç bir ekip. Hukukçular, iletişimciler, sosyologlar ve şehir planlamacılar kendi yapılanmalarının içinde çalışmalarını yürütüyorlar. Aynı zamanda diğer ekiplerle iletişimlerini sürdürüyorlar. Alt komisyonlar, yönetim kurulu ve tüm gönüllüler sık sık fikir paylaşımında bulunuyorlar ve birbirlerinden destek alarak yeni projeler geliştiriyorlar.
Haber Eylül: Sizlere katılmak ve destek olmak isteyenler nasıl ulaşabilirler?
Rodin Alper Bingöl: Engelleri Kaldır Hareketi’nin kapısı herkese açıktır. Destek olmak ya da fiilen bize katılmak isteyenler bize internet sitemiz üzerinden iletişim formunu doldurarak ya da mail atarak kolayca ulaşabilirler
.
Haber Eylül: Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler.
 

Prof . Dr. Öcal Usta

SAYI: 45 / Haziran 2009 / Yıl: 5
Çiçeği Burnunda Dekanımız Prof. Dr. Öcal Usta


Bu ay çiçeği burnunda dekanımız Prof. Dr. Öcal Usta ile İİBF öğrencilerinin sorunlarını konuştuk. Erasmus'tan bağıl sisteme, turnikelerden bahar şenliklerine kadar her türlü konunun cevabını röportajımızda bulabilirsiniz.



Haber Eylül: Öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun hocam. Ayrıca bizi kabul ettiğiniz için de size çok teşekkür ediyoruz.
Prof Dr Öcal Usta: Ben teşekkür ediyorum. Çok memnun oldum sizi kabul etmekten. Öğrencilerimle böyle bir röportaj yapmak benim için bir keyif, buyurun neler sormak isterseniz sorun bende yanıtlamaya çalışayım.
 
Haber Eylül: Öncelikle şunu sormak istiyoruz: Dekanlık kadrosunu belirlediniz mi?
Prof Dr Öcal Usta: Evet belirledik. Dün vekâleten bu göreve başladım ve ilk aşamada fakültemizin dekan yardımcılarını atamış bulunuyoruz. Onlar göreve başladılar. Aşama aşama diğer ekibimizi de oluşturacağız. Umarım fakültemiz için güzel şeyler yapılacak, geldiği noktadan daha ileriye taşımak için büyük bir gayretle çalışacağız. İlk günler itibariyle bu çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürmeye başladık.
 
Haber Eylül: Profesör kimliğinizin dışında, özel hayatınızda nasıl birisiniz peki? Öğrenciler sizi sürekli gülen yüzünüzle tanıyor ve seviyorlar. Sürekli gülümseyebilmenizin sırrı nedir?
Prof Dr Öcal Usta: Teşekkür ederim. Ben kendimi bildim bileli hep gülerim. Bunun sırrı yaşama pozitif bakmak ve ona bağlı olmak, insanları sevmek. Özellikle bir eğitimci olarak gençlerle birlikte olduğum zaman sadece bilgi aktarma yoluyla değil insancıl yönlerden de onlara bir şeyler verebilmek, bir şeyler paylaşabilmek çok güzel. Bu ilişki için de gülümsemek önemli. Bu zoraki bir gülümseme değil, insanın içinden gelen bir gülümseme. Benim güler yüzlü olmam biraz da öğrencilerime bağlı aslında. Beni görünce gülüyorlar, onlar gülünce ben de gülüyorum. Bu bir çeşit pozitif alışveriş.
 Haber Eylül: Öğrenci forumlarında iyi bir dansçı olduğunuz yazılmış. Öyle misiniz?
Prof Dr Öcal Usta: İyi dansçılar olunca beni de aralarına alıyorlar, benim kötü dans yeteneğim belli olmuyor. Gerek öğrenci geceleri gerek mezuniyet geceleri gibi organizasyonlarda birden bire dans edenlerin arasında buluyorum kendimi. Dans edenlerin arasında bende iyi bir dansçı gibi görünüyorum. Gerçekten keyif alıyorum dans ederken.
 
Haber Eylül: İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi turizm bölümü mezunusunuz. Turizmden nasıl finansa geçtiniz?
Prof Dr Öcal Usta: Bu fakültenin ilk mezunlarındanım. Zaman içerisinde çalışmalarım hem işletmecilik hem de ekonomi boyutuyla turizm üzerinde yoğunlaştı. 1982 yılında 2547 sayılı YÖK yasası çıktığı zaman bizim bölüm kapatıldı. Dolayısıyla o zaman Muhasebe-Finansman ana bilim dalına geçtim. Yani 27 yıldır bu bölümdeyim.
 
Haber Eylül: Son birkaç yıldır bahar şenliği düzenlenmiyordu. İlk defa bu yıl az da olsa bir hareketlilik başladı okulumuzda bahar şenliği adı altında. Neden daha iyi aktiviteler yapılmıyor bahar şenlikleri için? Neden diğer birçok üniversite bizden daha iyi bu konuda?
Prof Dr Öcal Usta: Aslında daha iyiler diye bir teşhis koymak yanlış. Belki bunun temelinde üniversitelerdeki yönetim değişikliklerinin etkisi olabilir. Bu tür sosyal aktivitelere yatkın olup olmamakla ilgili bir neden aranabilir. Şu an öğrencilerimizin de katılımıyla bir hafta sürecek olan güzel bir şenlik organizasyonu var. Bu bir kaynak meselesi aynı zamanda olayın bir de finansman yönü var. Özel üniversitelerin parasal kaynaklarının daha büyük olmasıyla organizasyonun boyutu da büyüyebilir. Bu seneki organizasyon bence çok yönlü. İnşallah ilerleyen yıllarda daha da iyi olacak.
 
Haber Eylül: Çok merak edilen bir konu da “bağıl sistem”. Bu konuda iyileştirme çalışmaları yapmak gibi bir planınız var mı? Herhangi bir değişiklik söz konusu olabilir mi ilerleyen yıllarda?
Prof Dr Öcal Usta: Olabilir. Tabi öncelikle konuyu incelemek lazım. Kanaatime göre bu konu, ele alacağımız öncelikli konulardan biri. Sistemde bazı sıkıntılar tespit ettik. Önceki yönetim de bize bu konudaki bazı sıkıntıları aktardı. Tahmin ederim yaz aylarında bağıl sistemi yeniden ele alıp, nerelerde aksaklıklar var, tıkanan, öğrencilerin aleyhine olan, yönetimde de sıkıntı yaratan konuları tespit edip onları gidermeye çalışacağız.
 “Bağıl sistem ele alacağımız öncelikli konulardan biri.”
Haber Eylül: Peki bu değişiklikler açıkları kapatmak şeklinde mi olacak yoksa tamamen farklı bir sistem kurulması söz konusu olabilir mi?
Prof Dr Öcal Usta: Aslında bağıl sistemi pek sorgulamayı düşünmüyoruz. Hem öğrencinin lehine olması, hem de başarının ortaya konulması bakımından iyi bir sistem. Olaya şu açıdan bakmak lazım. Bağıl sistem bir “ölçme-değerlendirme” ve “not” sistemi. Tespitlerimize göre bu konuda aksayan en önemli noktalardan biri final sınavında 50 barajının olmasıdır. Böyle bir baraj notu 50’ ye kadar olan öğrenciler için mutlak sistemi uygulayıp notu 50’ den yüksek öğrenciler için bağıl sistemi uygulamanız demektir. Şimdiki sistem, bir kısmı mutlak, bir kısmı bağıl olan melez bir sistemdir. Bu konuyu inceleyip, yetkili kurumların da bir araya gelmesiyle en doğru noktaya varacağına inanıyorum.
 
“Yönetmelikten dolayı yaz okulunda beş ders alınamaz.”
 
Haber Eylül: “Yaz okulunda beş ders alınabilecek” gibi söylentiler dolaşıyor öğrenciler arasında. Bunun aslı var mıdır?
Prof Dr Öcal Usta: Yok. Yaz okulunun zaten kendi yönetmeliği vardır. Bu yönetmeliğin dışında herhangi keyfi bir uygulama söz konusu olamaz.
 
Haber Eylül: Bütünleme sınavı söz konusu olabilir mi peki?
Prof Dr Öcal Usta: Hayır. Bağıl sistemde eğitim verildiğinden, öyle bir uygulama söz konusu olamaz.
 
Haber Eylül: Sosyal bir fakülte olduğumuz söylenemez. Bu belki öğrencilerle de alakalı olabilir; fakat bazı durumlarda, örneğin öğrenci kulüpleri herhangi bir aktivite düzenlemek istediklerinde hatta okula afiş asarken, stand kurarken bile bir yığın bürokrasiyle uğraşıyorlar. Bu durum yönetimden mi kaynaklanıyor yoksa öğrencilerin bazı şeylerin üzerine biraz daha gitmesi gerekir diye mi düşünüyorsunuz?
Prof Dr Öcal Usta: Bundan sonra fakültemizin çok daha sosyal olacağını temin ederim. Kulüplerimiz istedikleri aktiviteleri hiçbir engelle karşılaşmadan rahatlıkla yapabilecekler. Yönetim olarak biz bütün kulüpleri destekliyoruz. Artık daha sosyal bir fakülte olacağız. Özellikle kulüplerimizin aktivitelerine yönetim olarak büyük destek vereceğiz.
 
 
Haber Eylül: Erasmus konusunda yaşanan sıkıntıları da ele almayı düşünüyor musunuz yeni yönetim olarak? Fakültemiz öğrencilerinin gidebilecekleri okullar oldukça kısıtlı. Hatta bazı bölümler Erasmus’ a başvuramıyor bile.
Prof Dr Öcal Usta: Bu konuda zannediyorum ki bir hayli çaba sarf etmemiz gerekiyor. Önümüzdeki dönem itibariyle bu konudaki işbirliği anlaşmalarımızı ve yabancı fakültelerle kuracağımız ilişkilerin olabildiğince geniş bir yelpazeye yayılması konusunda yoğun bir çalışma ve çaba sarf edeceğiz. Tahmin ediyorum bu tür beklentileri de bu şekilde karşılayabileceğiz. Erasmus projesinin hayata geçirilmesinin bir takım teknik boyutları var. Programların ve derslerin isimlerinin içeriklerinin örtüşmesi lazım. Bu tip sorunları çözebilmek için bir komisyon oluşturmayı düşünüyoruz. Sonuç olarak diyebilirim ki önümüzdeki dönemlerde daha yoğun bir çalışmayla Avrupa’ da fakültemizi kabul eden okulların sayısını arttırmak yapacaklarımız arasında.
“Bundan sonra fakültemizin çok daha sosyal olacağını temin ederim.”
 
Haber Eylül: Öğrenci olarak bizler tam olarak bilmediğimiz, çözemediğimiz bir sistemin içine bir şekilde girmiş bulunuyoruz. Diğer birçok üniversitede bir dönemde alınan ders sayısı neredeyse bizimkinin yarısı kadar.
Prof Dr Öcal Usta: YÖK’ ün bize gönderdiği öğretim planları çerçevesinde her dönem ne kadar kredilik ders alınacağı konusu belirlenmiştir. Bütün Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerinde okutulması gereken asgari ders kredisi bellidir. Tercihler yönünden bazı üniversiteler asgari derslerin üzerine çıkabilirler. Bu yüzden başka okullarla yapılan karşılaştırma pek de sağlıklı olmayacaktır.
 
Haber Eylül: Hocam, üniversiteye ilk girdiğiniz yıllarda herkes gibi eminiz sizin de hayalleriniz vardı. Bu hayalleri gerçekleştirebildiniz mi? Diğer bir değişle hayal ettiğiniz yerde misiniz?
Prof Dr Öcal Usta: İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış. Benim hayalim üniversitede akademisyen olmaktı,oldum. Sonra doçent olmak istedim, oldum. Profesör olmak istedim onu da oldum. Dekanlık aklımda yoktu ama o da oldu. Çok az insanın hayali tamamen gerçekleşir. Bu yüzden oldukça mutluyum.
 Erasmus için bir komisyon oluşturmayı düşünüyoruz.”
Haber Eylül: Bir de fakültemizin çok meşhur “turnike” sorunu var. Turnikeler bir gün açıksa diğer gün kapalı oluyor. Bu dengesizliğin sebebini merak ediyoruz.
Prof Dr Öcal Usta: Bugün nasıl giriyorsunuz peki?
Haber Eylül: Kartsız.
Prof Dr Öcal Usta: Yeni dekan geldi o yüzden artık rahatça girebiliyorsunuz. Şaka bir yana bazen emniyet müdürlüğünden olsun valilikten olsun bir takım güvenlik tedbirleri öneriliyor. Giriş çıkışlarda geçici olarak bir problem yaşadığınızda bilin ki bu sizin güvenliğiniz içindir. Başka bölgelerde yaşanmış bazı sorunlar bu kararı etkileyebiliyor bazen. Bu okulda binlerce öğrenci var ve idare olarak biz sizin güvenliğinizden sorumluyuz. Bu konuda karşılıklı anlayış gerekiyor. Güvenlik kaygısı yaşandığı zamanlar dışında kampüs sizindir özgürce girip çıkma hakkına sahipsiniz. Bundan sonra bu sıkıntıyı en az düzeyde hissetmeniz için gerekli güvenlik birimlerine gerekli talimatlar verilecektir.
 
Haber Eylül: Öğrenci konseyinin geçmiş dönemdeki yönetimle  ilgili şikâyeti kendilerini tanımamaları yönündeydi. Yeni yönetimin öğrenci konseyi ile ilişkileri nasıl olacak? Biz öğrenciler ile okul yönetimi arasında köprü olan konseyimiz ile ortak bir proje düşünüyor musunuz?
Prof Dr Öcal Usta: Bu seferki dekan onları tanıyor. Onlarla çok güzel işler yapacağız, sıkıntılarını dinleyeceğiz. Zaman zaman kurullara onları da dâhil etmek istiyoruz. Oy kullanmaları yasal değil belki ama sesinizi duyurabilmeleri açısından bu önemli.
 
Haber Eylül: Son olarak öğrencilerinize ne söylemek istersiniz?
Prof Dr Öcal Usta: Biz öğrenciler için buradayız. Sizi seviyoruz. Elimizden gelenin en iyisini yapacağız.

Serbest Kürsü



 Baba Beni Okula Gönder






“Baba beni okula gönder” diyeceğine “Baba beni tarikata gönder” deseydi Türkan Saylan, bırak evinin basılmasını YÖK başkanı bile olurdu..Ne kadar da güzel yazmış Yılmaz Özdil...




   Günlerdir aylardır hepimiz izliyoruz, Ergenekon davası adı altında yüzlerce insan dalga dalga içeri alınıyor. Sorguya alınan kişiler bazı basın örgütleri tarafından sayfa sayfa suçlanıyorlar, yargısız infaza uğruyorlar. Daha dava sonuçlanmadı ama gözaltına alınan herkes suçlandı. Sanırsam dışarısı o kadar çok kirlendi ki, temiz insanlar daha çok kirlenmesin diye kapalı bir yere topluyorlar... Sonra Milli Eğitim Bakanı çıkıyor; “bir numara” belli diyor. Vakit gazetesi çıkıyor Prof. Dr. Türkan Saylan için diyor ki utanmadan:Hayatını örtü düşmanlığına adadı..Ömrünün son günlerinde başörtü takmaya mecbur kaldı…” Ayıptır, yazıktır, günahtır… Hasta bir bayanla dalga geçilmemeli, basın bu kadar düşmemeli... Ne çabuk unuttu kendi yazarının birkaç ay önce 14 yaşında ufacık bir kıza tecavüz edip tutuklandığını. O da islama adamıştı kendini. Ne oldu sonuç, sorarım size?



   Ergenekon’un bu 12. dalgası ile her şey daha da ortaya çıkıyor ki hukuk kuralları hiçbir şekilde kuralına göre uygulanmıyor çünkü “hukuk kurallarına göre üniversitelerimizdeki öğretim üyeleri gözaltına alınmadan önce YÖK’ten izin alınmalıdır.” Bugün Türkiye’nin en büyük hukukçuları bile “yargı siyasallaşıyor!” diye feryat ederken Ergenekon davasının bir akp davasına döndüğünü görmemek için kör olmak lazım.
   Hatırlar mısınız yıllar önce yüzlerce tarikat var idi, camilerde cuma namazlarından sonra olaylar çıkarırlardı, ne oldu şimdi onlara? Hepsi kapandı mı?
Bir aralar “Deniz Feneri Davası” vardı, islam uğruna, din uğruna insanlarımızı sömürüp zenginleşen o hükümet yanlısı insanlara ne oldu şimdi?
   Bu ülkede hükümete karşı eleştiride bulunan herkes içeri alınıyor, her espriden sonra, her karikatürden sonra bir dava açılıyor. Başbakan kendisini tutmayan basına karşı savaş açıyor, onlarla söz yarışına giriyor ve bu ülke gene de gidip bunlara oy verebiliyor. Sizce de mustahak değil mi bize?

   
Bu satırları yazıyorum diye 13.dalga da beni de alırlarsa hiç şaşmam. Ama ne yaparlarsa yapsınlar Atatürk’ün kızları olarak bizleri susturamayacaklar. Son olarak, yargıya güveniyorum ve düşünce özgürlüğünü sonuna kadar destekliyorum.

Philip Morris International/SA

SAYI: 44 / Mayıs 2009 / Yıl: 5
 
Türkiye'nin En Büyük FMCG Şirketi Philip Morris/SA

İşte yine bir sektör deviyle karşı karşıyayız; Dünyanın en iyi markalarından birisi olan Marlboro’yu bünyesinde bulunduran ve her yıl biz gençlere birçok iş fırsatı sunan Philip Morris International yetkililerini bu ay sizlerle bir araya getirdik.

 
Röportaj teklifimizi kırmayıp bizleri aydınlattıkları için sırasıyla LAMP Ticari Kanal Yöneticisi Ozan Doğan’a, Kurumsal İlişkiler Müdürü Arzu Amirak’a ve İnsan Kaynakları Müdürü Özgür Bakkal’a teşekkür ederiz.
 
 
Haber Eylül: Kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz Ozan Bey?
 
Ozan Doğan: Ozan Doğan adım.1979 doğumluyum. Yaklaşık 5 yıldır Philip Morris’te çalışıyorum, İzmir’de başladım zaten çalışmaya. Mezun olur olmaz 3 gün sonra işe başlayan şanslılardan birisiyim. Arada hiç bekleme sürem olmadı. 5 yıldır 4 tane farklı pozisyonda çalıştım ve sürekli yeni hedeflerle beraber yeni pozisyonları tercih etme durumum devam etti.
 
 
 
Haber Eylül: Sağlığa zararlı bir ürün satıyorsunuz. Ülkemizde de tütün ürünleri için bir çok sınırlayıcı kanun varken siz Philip Morris olarak satış politikanızı neye göre belirliyorsunuz?
 
Ozan Doğan: Şuan da Philip Morris’in satış politikaları Türkiye’deki kanunlardan çok daha sıkı bir şekilde işliyor. Yani genel politikaların üzerindeyiz. PMI bunu çalışanlarına da çok iyi bir şekilde entegre ediyor. Türkiye’de bu yasakların nasıl uygulanacağı hakkında bir regülasyon yokken bile PMI ‘da bu işi yürüten insanların çok ciddi politikaları mevcuttu ve bu politikalar yöneticiler tarafından çok yakından takip ediliyordu.Yasaklara gelince zaten çok dinamik bir sektördeyiz. Kurumsal olmanın verdiği hızla yasaklara, regülasyonalara veya her türlü yeni ortaya çıkabilecek durumlara karşı çok hızlı tepki veren, uyum sağlayabilen bir firmayız . Şuan ki yasaklardan da haberimiz vardı zaten, bu yönde de bazı stratejilerimiz vardı. Şuanda da bu programlarımız işlemeye devam ediyor. Kısacası PMI olarak %100 yasaklara ve kanunlara uymaya devam edeceğiz.
 
Haber Eylül: Etrafta sürekli görüyoruz “Bu mekanda sigara içmenin cezası 62 TL’dir.” diye, bu ceza gerçektende kesiliyor mu? Ben hiç etrafta sigara içme cezası ödeyen birisini görmedim de...          
 
Ozan Doğan: Ben hiç yasaklı bir yerde sigara içen birisi görmedim. Şaşırtıcı bir şekilde toplumun çok hızlı uyum sağladığını düşünüyorum. Bundan 15 yıl önce otobüslerde de sigara içile biliniyordu ve bir gecede her şey değişti. Şimdi otobüste sigara içmeyi aklına getiren bir insan yoktur herhalde ya da uçakta…Ciddi bir lansman ile birlikte bu yasak ortaya çıktığı için insanlar nispeten, en azından büyük şehirlerde, yasağa uyuyorlar. Ama regülasyon olarak kim ceza keser, bunun için kimi çağırmam lazım diyen ve bu durumdan rahatsız olan bir vatandaş olarak kimi yönlendirmem lazım sorusu şuan için havada kalmış durumda. Şimdi Temmuz’da yeniden bir regülasyon çıkaracak TAPDK tarafından, onu bekliyoruz böylece her şey daha bir rayına oturmuş olacak, hem bizim için hem de tüketici için.
 
 
Haber Eylül: Philip Morris çalışanlarının çoğu sigara kullanıyor mu?
 
Ozan Doğan: İşe alım sürecinde bizim için bireyin sigara içip içmemesi kesinlikle bir kriter değildir. Ülkedeki mevcut yasaklar neyi öngörüyorsa bizde o şekilde davranıyoruz. Şirketin kapalı alanlarında kesinlikle sigara içilmesi yasaktır. Sigara içmeyi tercih eden çalışanlar dışarı çıkıp öyle sigaralarını içiyorlar. İçenler var içmeyenler var, herkesin kendi tercihidir.
 
Haber Eylül: Satış-pazarlama departmanınıza bir eleman alırken en çok hangi kriterlere dikkat ediyorsunuz? Sonuçta Campus Jobbing gibi, Training eğitimleriniz gibi ya da Case Day gibi çok güzel projeleriniz var...Nelere dikkat edersiniz?
 
 
Ozan Doğan: İşe alımla ilgili genel kriterlerimiz ortadadır ama herkesin kendi departmanı için kriterleri farklıdır. Mesela ben pazarlama departmanı yöneticisi olarak pazarlama departmanına aradığımız profil şöyle ki; iş hayatıyla özel hayatını çok rahat ayırabiliyor olması lazım, en önemli kriterlerden birisi bu. İkinci olarak ise kişi global pazarlama trendlerine hakim olmalı, altyapısı olmalı yani sadece sosyal, dışa dönük olduğu için çalışmıyoruz insanlarla. Akademik olarakta altyapısı sağlam olmalı. Aynı zamanda mutlaka “Bana verilen işi yaparımın dışında, benim sisteme ne faydam olacak, etik olarak çalışabilir miyim?” sorusunu kendisine soruyor olması lazım. Biraz önce senin de dediğin gibi yeni yasalar çıkıyor, insanların kafasında bazı soru işaretleri oluşabiliyor, bugün bile bizim yaptığımız kariyer günleri uygulamasında dahi insanların kafasında bazı tereddütler oluşuyor olabilir. Ben %100 yasal bir iş yaptığımı ve etik davrandığımı biliyorum. Kendi adıma içim rahat, bu yüzden bu işi yapmayı karar vermiş kişilerde de aynı etik değerlerin oluşmasını ve mevcut yasalara %100 uymuş olarak çalışması istiyoruz.
 
Haber Eylül: Her sigara içip kanser olan kişi dava açıyor mu PMI’a?
 
Arzu Amirak: 1960’lardan önce olsa belki olabilirdi ama şimdilerde bu konunun sağlığa zararlı olduğu çok açık ve net bir şekilde belli. Geçmişle ilgili o zamanın şartlarıyla ilgili bir bilgi vermemiz zaten mümkün değil ama şuanda hem ürünün üzerinde hem de yapılan bütün açıklamalarda ürünün zararıyla ilgili bütün bilgiler yetişkin tüketicilerle paylaşılıyor. Yetişkin tüketicinin kendi başına verebileceği bir karar.
 
Haber Eylül: Peki sizce sigara paketlerinin üzerinde yazan “Sigara sağlığa zararlıdır!” yazıları gerçekten sigara içmeyi önlüyor mu?
 
Arzu Amirak: Sizce?İnsanların kendi başlarına verecekleri bir karar bu. Bu ürün bağımlılık yaratan bir ürün, bu bir gerçektir. Bu işten kurtulmanın tek yolu ya hiç başlamamak ya da toptan bırakmak. Bu işi az içtim, çok içtim, yılda şu kadar içtim, light içtim…olay bu değildir. Yetişkin tüketiciler bunun farkına varmalıdırlar. Zaten paketlerin hem önünde hem de arkasında gerekli her türlü bilgi verilmektedir. Sigara sağlığa zararlıdır daha az zararlı diye de bir şey de yoktur.
 
 
Haber Eylül: Özgür Bey kısaca sizi de tanıyabilir miyiz?
 
Özgür Bakkal: Tabii ismim Özgür, Philsa’nın insan kaynakları müdürüyüm.Yaklaşık 2 yıldır bu görevi yapıyorum.
 
Haber Eylül: PMI’ın bugünü ve yarını hakkında bizlere neler söyleyebilirsiniz?
 
Özgür Bakkal: Şuan içinde bulunduğumuz sektörde en iyisi olduğumuzu düşünüyoruz.Türkiye’nin en büyük dayanıksız tüketim malı üreten firmasıyız ve kriz ortamında olmamıza rağmen işlerimiz herhangi bir aksamaya uğramadığını da görüyoruz... Hala sizler gibi genç arkadaşlara fırsatlar sunmaya devam ediyoruz. Dolayısıyla Philip Morris olarak geleceğe çok umutlu bakıyoruz.
 
Haber Eylül: Temmuz ayında gelecek yeni bir yasayla bütün kapalı ortamlarda sigara içilmesi yasaklanacak. Buna karşılık ne yapmayı düşünüyorsunuz?
 
Özgür Bakkal: Her şeyden önce şunu söylemek lazım ki yasaları sonuna kadar destekliyoruz ve her zaman yasaların çok daha üstünde dikkatli davranan bir firmayız. Elbette bu yasakların satışlarımıza olumsuz etkisi olacak fakat biz buna da hazırlıklıyız. Çünkü her ne kadar tüketim azalsa da ortada büyük bir pasta var ve varolan pasta da daha fazla dilim elde etmek, rakiplerimizin payını çalmaktır. Şuanda Türkiye’deki payımız  %40’lar civarındadır. Bu demektir ki daha gidilecek çok yolumuz var. Bu yasaklarda bizim dilimimizi yükseltmede bir engel değildir.
 
Haber Eylül: Peki yeni mezunlarımız için ya da üniversite öğrencileri için Philip Morris’te ne gibi iş ve ya staj fırsatları var?
 
Özgür Bakkal: Mesela yeni mezunlar için “Traine programlarımız” mevcut. Onun dışında da şuan tek tek isimlendiremediğimiz ama internette ilan verdiğimiz pek çok iş ve staj ilanımız oluyor. Bizimle birlikte çalışmak isten arkadaşlarımıza yılbaşından itibaren http://www.kariyer.net/ sitesini takip etmelerini tavsiye ediyorum.
 
Haber Eylül: Philip Morris’te çok genç bir çalışan profili var. Bunun özel bir sebebi var mı?
 
Özgür Bakkal: Evet. Yaş ortalaması baya düşük. Aramıza her yıl katılan bir çok arkadaşımız oluyor, tabii yıllardır bizimle birlikte çalışan daha yaşlı arkadaşlarımız da oluyor. Ama biz gençlerin olduğu ortamlara giderken onlar gibi enerjik, aramıza yeni katılmış ve tecrübeleriyle onları daha iyi aydınlatacak kişileri tercih ediyoruz. Tecrübeler derken PMI’da yaşadıkları ilk günlerde yaşadıkları tecrübelerinden bahsediyorum, engin tecrübelerden bahsetmiyorum. Ama bizim çabamız her zaman kadrolarımızı yenilemek,yeni arkadaşlara fırsat vermek çünkü insanlar yaşlandıkça doğal bir ayrılma da söz konusu oluyor. Emekliler, başka sektörlerde kariyer yapmak isteyenler ve ya bizim yeni departmanlar açarak yeni ihtiyaçlar doğurmamız gibi.. Dolayısıyla gençlere her yıl, her zaman fırsat var bizde.
 
Haber Eylül:Teşekkür ederiz.              
 
Özgür Bakkal: Ben teşekkür ederim.
 

Güldal Mumcu

SAYI: 43 / Nisan 2009 / Yıl: 5
 
TBMM Başkan Vekili Güldal Mumcu


Bu ayki konuğumuz siyasi kimliğini bir yana bırakıp “kadın” olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için okulumuza gelen TBMM Başkan Vekili Güldal Mumcu. Kendisine adeta bir sohbet havasında geçen röportajı için tekrardan teşekkür ediyoruz.

Haber Eylül: Öncelikle bize biraz üniversite hayatınızdan ve sonra neler yaptığınızdan bahseder misiniz?
Güldal Mumcu: Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletmecilik’ ten 1974 yılında mezun oldum. Daha sonra da Devlet Yatırım Bankası’ da proje değerlendirme uzmanlığı yaptım.
Haber Eylül: Peki şu anda sahip olduğunuz siyasal kimliğiniz Uğur Bey ile evlendikten sonra mı oluştu? Yoksa daha önce de siyasi konulara ilginiz var mıydı?
Güldal Mumcu: Tabi bizim dönemimizde gençler şimdiki kadar siyasetten uzak değildi. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ de okurken 12 Mart 1971 darbesini yaşadık. Biz; siyaset, dünya, hayat ve Türkiye’ nin geleceği ile çok yakından ve okuyarak, yazarak ilgilenirdik.
 
“Cemaat kültürü, dine odaklı bir siyasi anlayışı beraberinde getiriyor. O yüzden gençlerin bir an önce laik siyasetin içine katılmaları lazım.”

Haber Eylül: Gençlerin genelinin apolitik olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güldal Mumcu: Şöyle söyleyebilirim ki 12 Mart 1971 ve 1980 darbesi gençleri siyasetle ilgilenmekten biraz uzaklaştırdı. Darbeden sonra Turgut Özal ANAP’ ı kurduğu zamanlarda “köşeyi dön, hayatını yaşa, sana mı kaldı bunlarla uğraşmak” tarzında gelişen düşünceler ve tabi 1970 öncesinde yaşanan “terör” olayları yüzünden öldürülen gençler buna sebep oldu diyebiliriz. Bu tip olaylarla karşılaşan aileler, çocuklarını koruma duygusuyla, “siyasete bulaşma, sen mi kurtaracaksın bu ülkeyi” diyerek siyasete daha duyarlı olan gençlik kesimini etkilemeye başladılar. Uğur Mumcu’ nun da çok güzel bir yazısı var bu konuda. Gençler bilinçli bir şekilde siyasete dahil olmayıp cemaatlere katılmaya başlıyorlar. Böylece siyaset, siyaset olmaktan çıkıyor. Cemaat kültürü, dine odaklı bir siyasi anlayışı beraberinde getiriyor. O yüzden gençlerin bir an önce laik siyasetin içine katılmaları lazım.
Haber Eylül: Bu durumda gelecekten ümitsiz olduğunuzu söyleyebilir misiniz?
Güldal Mumcu: Ben hiçbir zaman gelecekten ümitsiz olmadım. Ümitliyim, bütün bunların aşılıp kırılacağına inanıyorum. Eşkıya, dünyaya hükümdar olmaz! Bu ülkenin geleceği de dünyanın geleceği de aydınlık gençlerde, sosyal demokrasidedir. “Yoksulu” giderek yoksullaşan bir ülke ve dünya sosyal adalet ve demokrasi yoluyla çıkış noktası bulmak zorundadır. Gelecek, sosyal demokrasidedir.
“Gelecek, sosyal demokrasidedir.”
Haber Eylül: “Kadın” olarak mecliste bulunmak… Kendinizi daha çok kadınların temsilcisi olarak mı yoksa genel olarak bir milletlin temsilcisi olarak mı görüyorsunuz? Veya şöyle diyelim… Kadın olarak halkın temsil edildiği mecliste bulunmak ne gibi sorumluluklar yüklüyor size?
Güldal Mumcu: Her zaman temsil etme bilinciyle yaşıyorum zaten. Ben şu anda meclis başkan vekilliği yapıyorum; meclisi yönetirken de halkı temsil ediyorum. Milletvekili, milletin adına hareket eden kişidir. Ona tanınan hakları koruyarak, ona verdiği yetkileri bilinçli bir şekilde kullanmak demek her an halkı düşünerek hareket etmek demektir. Halkın haklarını savunacak yasalar çıkarken daha çok emekçi halkın lehine sosyal demokrat anlayışıyla çalışıyoruz.



Haber Eylül: Nüfusun yaklaşık yarısını oluşturan kadınlar TBMM’ deki erkek milletvekillerinin yalnızca % 4.2 sini (meclisin %10’ undan azını) oluşturuyor. Bu sayı nasıl arttırılabilir? Somut yöntemler var mı bu konuda?
Güldal Mumcu: Şöyle ki, kadınların eğitim düzeyi arttıkça çalışma hayatında da yönetim hayatında da yerleri artıyor. O yüzden her şeyin başı eğitim. Kadınlara özellikle eğitim vermek gerekiyor. Siyasette de kadın sayısı ancak bu şekilde artabilir. Bir de insanların “kızım, başka işin mi yok; o erkek işi, sana göre değil” şeklindeki yaklaşımları çok yanlış. Öyle bir şey olmamalı. Her işi yapabilir kadınlar da. Eğitim bunun en baş unsurudur.
Haber Eylül: Son seçimlerde meclisteki kadın sayısı kısmen arttı. Peki bu artışların sebebi bir nevi “göz boyama” olabilir mi?
Güldal Mumcu: Aslında çok artmadı kadınların sayısı. Kadınların yerel yönetimdeki sayıları hala çok az. Kadınların, kadın haklarını savunması ve bulundukları partinin kadına bakış açısı ile çok yakından ilişkili bu durum. Yani kadın haklarına öncelik vermeyen, töreye, geleneklere ağırlık veren siyasi partilerdeki kadınlar kadın haklarını savunmakta çok başarılı olamıyorlar; çünkü partileri kadına öyle bakmıyor. Bu soruyu da o şekilde bakarmış gibi yapmak şeklinde yorumlayabilirim.
““Kızım, başka işin mi yok; o erkek işi, sana göre değil” şeklindeki yaklaşımları çok yanlış.”
Haber Eylül: Feminizm denince ne anlıyorsunuz?                                              
Güldal Mumcu: Feminizmi pozitif ayrımcılık olarak niteleyebilirsiniz. Hep altını çizerim bu konunun. Dünyada kadın-erkek sayısı eşit sayılır; dönem dönem değişir nüfus; ama çok az fark vardır aralarında. Gerçek eşitliği elde edinceye kadar bu pozitif ayrımcılığın olması gerektiğini düşünüyorum. Yani geride kalanı eşit hale getirmek için böyle bir ayrımcılık yapılmalıdır. Feminizm de böyle bir açılımdır.
Haber Eylül: Peki siz feminist misiniz?
Güldal Mumcu: Tabi ki kadın haklarından yanayım; ama bu erkeği dışlıyorum anlamına gelmez. Bu görüş yüzünden feminizme tuhaf bakar insanlar. Hâlbuki öyle bir şey yoktur. Kadının her alana dâhil olabilmesini sağlamak için çaba gösterilmelidir.
Haber Eylül: Birazda Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfından bahseder misiniz ?
Güldal Mumcu: Uğur Mumcu’ nun öldürülmesinden sonra araştırmacı gazetecilik bilinciyle gençleri mesleğe kazandırmak düşüncesinden hareket ettik. Bu vakfa girebilmek için illa gazetecilik okumanız gerekmiyor. ÖSS’ nin durumu meydanda. Gençler ne istediklerini tam olarak bilmeden bir üniversiteye yerleşiyorlar çoğunlukla. Hangi üniversite, hangi bölüm olursa olsun içinde gazetecilik heyecanını taşıyan gençler için vakfımızın düzenlediği “meslek edindirme kursu” var. Üç bucuk ay sürüyor. Sorgulayan, araştıran, merak eden ve bunları başkalarına aktarmayı seven üniversite mezunları dosyalarıyla başvuruyorlar. O dosyalardan seçtiklerimizi sözlü mülakata alıyoruz ve bu mülakat sonucu başarılı olanlara 350 saatlik bir kurs veriyoruz. Kursu tamamladıktan sonra basın kuruluşlarına dağılıyorlar. Bu şekilde meslek edinip gazeteci oluyorlar. Bu yolla 20 gencimiz şu anda basında kadrolu çalışmakta. Bütün gençlerin bu konuyla ilgilenmelerini isterim. Vakfımızda ayrıca Uğur Mumcu’ nun tüm kitaplarını basmış durumdayız. http://www.umag.org.tr/ adresinden yazma seminerleri hakkında da bilgi alabilirsiniz. Genç-yaşlı herkesi bekliyoruz.
“Uğur Mumcu’ nun öldürülmesinden sonra araştırmacı gazetecilik bilinciyle gençleri mesleğe kazandırmak düşüncesinden hareket ettik
Haber Eylül: Bunca işin arasında kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?
Güldal Mumcu: Boş zaman diye bir şey söz konusu değil maalesef. Meclis ve vakıf dışında her anım okumak, araştırmak ve yazmakla geçiyor. Bunlara ayırdığım zamanı da boş zaman olarak saymıyorum zaten. Hobilerin var mı diye sorarsanız; eskiden örgü örerdim.
Haber Eylül: Bu güzel söyleşi için size çok teşekkür ediyorum.
Güldal Mumcu: Ben teşekkür ederim.

Nasuh Mahruki

SAYI: 40 / Ocak 2009 / Yıl: 5
AKUT Yönetim Kurulu Başkanı Nasuh Mahruki






“Kurtarılan her hayat geleceğimizdir, geleceğimizi birlikte kurtaralım!” sloganıyla bu yıl 12. yaşını kutlayan Türkiye’nin en güvenilen sivil toplum kuruluşlarından AKUT’un yönetim kurulu başkanı Nasuh Mahruki bu ay ki konuğumuz.


ESİAD’ın 7. Girişimcilik Haftası sebebiyle okulumuzda konferans veren Nasuh Mahruki ile,  AKUT, dağcılık ve gönüllük üzerine samimi bir röportaj gerçekleştirdik. Bizi kırmadığı için Nasuh Mahriki’ye ve yardımlarından dolayı da Sayın hocamız Prof. Dr. Mustafa Yaşar Tınar’a çok teşekkür ederiz.
Haber Eylül: Nasuh Bey insanların hayatlarında ne oluyor bitiyor da kendilerini dağlara tepelere vuruyorlar? İnsanları, hata affetmeyen bu spor dalına iten nedir?
 Nasuh Mahruki: Dağcılık bir spor aslında. Doğada ve dağlarda yapılan bir spor olduğu için de insanlarda çok farklı duygular yaratıyor. Büyük dağların ortasında ya da içinde olduğun için birçok doğal güzellikle karşılaşıyorsun ve bu doğal güzellikler çok etkileyici oluyor. Bugün bir dağ resmi bile gördüğünüzde vay be! deyip onun içinde olmak istiyorsun. Çok daha heyecanlı bir duygu. Bir de orda olmayı düşünün, orada olmak daha heyecanlı ve güzel bir duygu. Onun dışında bir spor olduğu için kendine özgü bir takım dinamikleri var yani sizi bedensel ve ruhsal olarak zorlaması ama sonucunda da bir şeyi başardığınızda sizi tatmin etmesi..Beden ve ruh sağlığınıza çok büyük faydaları var. Birçok olumlu etkileri var. Sıkı bir spor dağcılık. Riskli ve tehlikeli olmasıdan dolayı da tabiki de diğer sporlardan ayrılan bir özelliği de var ama bu risk ve tehlike de dağcılığın cazibesini arttırıyor ve bu riskli süreçlerle başa çıkma becerisi insanda çok başka alanlarda da kabiliyetler geliştiriyor. Bence bendeki en güzel kazanımlar bunlar oldu. Dağlarda öğrendiğim şeyleri günlük hayatımızda hatta AKUT’ta da karşılaştığımız birçok zorlukta kullandık hatta 1999'daki Marmara depremini de dahil ediyorum 73 yıllık Cumhuriyet tarihimizde  Türkiye’de doğal afetlerde arama-kurtarma misyonuyla kurulmuş bir tane sivil toplum kuruluşu vardı. Onu da kuranlar gene dağcılardı. Yani dağcılığın bir de bu yanı var. Çünkü dağcılık bir takım sporudur. Onun dışında riskli bir sporla uğraştıkları için sürekli kritik süreçlerde karar vermeleri gerekir ve bu kararların doğru olması gerekir aksi takdirde kazalar, yaralanmalar  ortaya çıkabilir. Dağların şartları zor, soğuk, ıslak, yüksek, oksijensiz teknik zorluklar o şartlar sizin daha kollektif birey olmanızı sağlıyor hem birey olarak hem akıl olarak hem de ruh olarak geliştiriyor sizi. Bu bakımdan bakabilirsiniz olaya. Pekala benim o soğukta, karda, buzda ne işim var orada diyebilirsiniz ama eğer öyle demiyorsanız insanın kişisel gelişimini çok hızlandıracak bir spordur dağcılık. O yüzden dağcılık yapıyorum.
 
          AKUT, bizim koşulsuz vatan ve insan sevgimizdi...
Haber Eylül: Başarılı, mücadeleyi seven, gönüllüğü hazmetmiş bir spor adamı olarak sizin zirveye çıkıpta yapmadığınız bir şey var mı şimdiye kadar? Hayalini kurduğunuz…?
Nasuh Mahruki: Everest’e oksijensiz çıkmak istiyorum aslında. Bugün Türkiye’de Everest’te çıkan 14 kişi var ama hepsi oksijenle yaptı bunu, ben de dahil. Ama sonraki tırmanışlarda oksijen kullanmadım K2’ye bile oksijensiz tırmandım. Eğer bir daha Everest’e çıkma imkanı elde edersem sponsorları falan ayarlayıp, oksijen desteksiz kendimi zorlamayı düşünüyorum.
Haber Eylül: AKUT ile birlikte kaybolan dağcıları bulmaktan tutun da, Bingöl’de hasta nakline kadar birçok konuda insanlara yardımcı oluyorsunuz. Peki AKUT’a nasıl üye olunur? Bir eleme yapılıyor mu?
Nasuh Mahruki: AKUT sonuçta bir sivil toplum kuruluşu ve bir misyonu var. Bu kurum kültürünü benimseyen bu amaç için emeğini ortaya koymak isteyen herkese kapımız açık. Bize insanlar bu soruyu hep soruyor ve bizim cevabımız “vatanını milletini sevecek" oluyor, sadece bu.
 
AKUT’u AKUT yapan, liderlerimizin ortak bilinci ve ortak iradesidir.
Haber Eylül: Bir yaş sınırlaması yok mu?
Nasuh Mahruki: Yok, yani 18 yaşın altındaysa ailesinden izin alıcak sadece bu. Sonuçta gönüllü ve karşılıksız bir hizmet olduğu için bunu yapabilecek ruhta olmanız gerekiyor. Geri kalanını biz zaten veriyoruz yani biz kimsenin arama-kurtarmacı olmasını zaten beklemiyoruz. O eğitimleri biz kazandırıyoruz insanlara. Sizden tek isteğimiz gerçekten gönüllü olarak gelmenizi istiyoruz. Yani bize arkadaş bulmak için, kendine sosyal bir ortam yaratmak için gelmeyecek, ben AKUT lideriyim diyerek dışarıda kendine bir rant sağlamayacak. Böyle insanları biz zaten eliyoruz ama kurum kültürümüze uyumlu oldukları sürece bizlere katma değer yaratabildikleri sürece başımızın üstünde yerleri var.
Haber Eylül: 1999 Marmara depreminden sonra AKUT Türk halkının gönlüne taht kurdu ama bununla birlikte sizlere yönelik birçok karalama kampanyası başlatıldı. Bunun sebebi neydi?
Nasuh Mahruki: Ben bu konuda 700 sayfa kitap yazdım. 6. kitabım bu konu üzerinedir. Benim kendi sayfamda da mavcuttur kitap pdf olarak indirebilirsiniz. Çok özetin özeti; 17 ağustos depremi aslında Türk toplumu için bir paradigma değişimi, zihin haritası değişimi imiş. Bende 5-6 yıl sonra bunun farkına vardım. Yani zihin haritası değişimi derken yanlışlarımızı düzeltip, doğru bir paradigmayla, zihin haritasıyla yolumuza devam etme fırsatıymış. 18000 civarında ölüm, milyarlarca dolar zarar... O yaşadığımız ağır travma ve krizin sonrasında …Çünkü biliyorsunuz ki kriz Çince de tehlike ve kriz harfleriyle yazılır. Kriz bir tehlikeyi işaret eder ve aynı zamanda tehlikeyle birlikte o tehlikenin yol açtığı şeyleri düzelterek bundan sonra ki hayatınızı daha düzgün sürdürmeniz için bir fırsat yaratır. Biz 17 ağustos depreminin tehlikesini yaşadık, fırsatını kullanamadık. Ders alamadık. Alacağımız ders; yolsuzluktur, rüşvettir, günü kurtarmayla ilgili toplumda hakim olan zihin haritasının yıkılıp toplumda daha çağdaş ,daha şeffaf, daha siyasette hesap verilebilinir, daha her şeyi devletten beklemek yerine herkesin yurttaşlık sorumluluğunu yerine getirebildiği bir sürecin başlangıcıydı. O sürecin sembolik lideri de AKUT idi.  AKUT’u hırpalayarak, o paradigma değişimini durdurdular; onunda ötesinde o dönemde AKUT silahlı kuvvetlerle birlikte Türkiye’nin en güvenilir kurumu seçildi. Bu kadar üst düzey bir güvenin tamamen bağımsız bir kurumun üzerinde toplanması kimsenin hoşuna gitmedi ve o güveni kırmak için Ermeniler, Yahudiler, zengin çocukları şov yapıyorlar, rant peşindeler … gibi birçok iftira attılar. Benim kitabımda hepsi çok ayrıntılı yazıyor.
Haber Eylül: Birçok başarıya imza attığınızı biliyoruz. Peki ya başarısızlıklarınız…Hiç olmadı mı?
Nasuh Mahruki: Başarıdan ne anladığınıza bağlı... Mesela bir dağcı için başarılı olmak illa ki zirveye varmak anlamında değildir. Bir kere o dağ tırmanışınında "kazasız belasız dağa gidip gelmektir" başarı aslına bakarsanız. Çünkü hava bozar, fırtına çıkar, tipi olur ... hiç hesapta olmayan aksilikler olur, önemli olan yaralanmadan, başınızı belaya sokmayan sağ sağlim geri dönebilmektir. Zirveye varırsanız tabi hava şartları uygun olduğunda süper, harika! Ama dağcılıkta başarı=zirve demek yanlış olur. Varabilmeniz için dağın nesnel koşullarının uygun olması gerekir, yani hava şartlarının. Bunlar uygun olsun ki siz performansınızı ortaya koyup o zirveye ulaşın. Benim başarıdan anladığım nesnel koşullar uygun olduktan sonra o işi yapabilmektir. Bu konuda benim bir başarısızlığım olmadı yani dağa gidip geri döndüğüm çok olmuştur, Türkiye’de bile hava koşulları kötü olduğundan dolayı geri döndük ama biz geri dönülmesi gerektiği için geri döndük. Biz çıkamadıysak başkaları zaten hiç çıkamazdı, bu açıdan baktığınızda başarısızlık diye nitelendirdiğim bir şey yok hayatımda. Ama zirve odaklı bakarsanız o zaman çok.
 
“AKUT, Türk milletinin ortak bilincinin özgün bir ürünüdür.”
Haber Eylül: Şu an ki en büyük hedefiniz nedir?
Nasuh Mahruki: Dağcılık olarak bakarsanız Everest’te oksijensiz tırmanmak istiyorum. Onun dışında yeni kitaplar yazmak istiyorum. Mesela şu an 7. kitabımın üzerinde çalışıyorum, kişisel gelişim üzerine olacak. Liderlik, takım çalışması, hedef odaklı çalışma.. Zaten seminerlerimi de bu konular üzrine veriyorum 10 küsür yıldır. Onla uğraşıyorum bu sıralar. Onun dışında AKUT’u çok güçlendirmek istiyorum. Dünya ölçeğinde olduğu gibi çağdaş bir sivil toplum kuruluşu gibi konumlandırmak istiyorum, yani sadece arama-kurtarmanın dışına çıkarmak, ülkedeki bir çok konuya müdahil olan ve elini taşın altına koyan, oradaki hataları düzeltmeye çalışan, duruşunu gösteren, toplumu bilgilendiren bir sivil toplum kuruluşu olarak konumlandırmak istiyorum. 
Haber Eylül: Herkesin kendi çıkarlarını düşündüğü günümüz koşullarında “Neden kendimi bu kadar hırpalıyorum? Biraz da başkaları uğraşsın...” dediğiniz hiç olmuyor mu?
Nasuh Mahruki: AKUT’un içinde 3 gün geçirseniz böyle bir şey deme şansınız sonsuza kadar kalkar eğer ufacık bir vicdanınız varsa. Sonuçta biz 745 insan hayatı kurtardık. Siz hiç hayatınızda mesleği doktorluk haricinde insan hayatı kurtarmış birisini gördünüz mü? Ama biz 745 kişi kurtardık böyle sayı olarak baktığımızda çok gözükmüyor belki ama gazetelerde 3 tane şehit haberi görünce ne kadar hırpalanıyor toplumumuz, hepimiz görüyoruz. Gerçi orda şehitlik gibi, terör gibi başka bağlantılar ama ama sonuçta 1 kişi bile öldüğünde ne kadar canımız acıyor, içimizden et kopuyor resmen. Biz olmasaydık 745 kişi daha ölecekti. Birde onların aileleri, eşi dostu arkadaşları var... O kadar insanın travma yaşamasını engelliyorsunuz. Bundan daha güzel bir duygu nerede var? Parayla kıyaslanabilir mi?
Haber Eylül: Üniversiteye başladığınızdaki hayalleriniz neydi? Bu yerlere geleceğinizi hiç tahmin ediyor muydunuz?
Nasuh Mahruki: Ben üniversite yıllarında da dağcılık ve doğa sporları konusunda çok aktiftim. Bilkent Üniversitesinde DOST diye bir dağcılık kulübü kurmuştuk. Doğa sporları topluluğuydu. Adını da ben koydum ve 3 yıl da başkanlığını yaptım. Oradan zaten birlikte çalışmanın sinerjisini, sivil toplum kuruşlarının işleyişini, örgütlenmenin gücünü öğrenmeye başlamıştım. 1992’de mezun oldum ondan sonra tırmanışlara da devam ettim. O süreçte AKUT’u kurmaya karar verdik. 1995’te Everest’e tırmandım. 1996’da da AKUT’u kurduk.
Haber Eylül: AKUT’a göre “Gönüllülük” tek bir kelimeyle nedir?
Nasuh Mahruki: Ülke sevgisi, insan sevgisidir. 
Haber Eylül:  Zaman ayırdığınız için teşekkürler.
Nasuh Mahruki: Ben teşekkür ederim.